.

.

31 Aralık 2011 Cumartesi

HOŞGELDİN 2012...

Bu
Yılbaşı
ağacımı
hediyelerle
donatmak
yerine, her dalını
bir dostumun adı ile
süslemek istedim…
Yakın dostlar, uzakta olan
arkadaşlar. eski arkadaşlar,
yeni dostlar. Her gün gördüklerim
ve ara sıra görüşebildiklerim. Hep
aklımda olanlar ve sıkça unuttuklarım…
Her zaman yanımda olanlar ile olamayanlar
Kötü gün dostlarım, hep destek olanlar... İstemeden
üzdüğüm dostlar ve istemeden beni üzenler. Çok yakınımda
olanlar, ulaşamadıklarım, yıllardır görmediklerim, özlediklerim....
Vefa borcu olduklarım. Bir telefon uzaklığında olanlar.
Alçak gönüllüler, gönülden sevenler.
Az ya da çok hayatıma girmiş
tüm isimler… Bu
ağaçta hepsinin
kökleri sağlam,
dalları uzun ve
güçlü olacak.
İsimleri
daima asılı kalacak…
Her yeni yıl, eskilerin yanına yenileri eklenecek.
Zor anlarda ağacımın gölgesi dostları ve dostlukları
bir nefes serinletecek. Yeni yılla gelen tüm yeni
umutların, yeni başlangıçların, dostların, bütün yeni
günlerinizi aydınlatması ve sizlerle daha güzel anlar
paylaşmak dileğimle...
İyi Seneler

   FİAMMA



Geçen yıl ki çam ağacımı çıkardım:)) yerinden. EEE bu blogcu arkadaşınızın işi gücü eskileri değerlendirmek değil mi?
Ağacın dalları öyle güzel ki sadece rengini değiştirince bile yenileniyor, değil mi?Tozunu aldım ağacımın, biraz rengi ile oynadım ve bloğuma yerleştirdim. Dalları her daim canlı kalsın, yeni bir yılda daha da derinlere kök salsın hep birlikte inşallah.


30 Aralık 2011 Cuma

2011'in Ardından...

Her yıl kendim için http://www.10marifet.org'da/ bilanço çıkarıyorum, bu yıl yemeyip içmeyip ne yapmışım diye:))EE bankacılıktan kalma alışkanlık neyse ki emeklilik yıllarımda zarar bilanço çıkarıp keyif bozmak yok.



Ardımda bıraktığım bir yıla hızlı bakış yaparken bazen aradan çok uzun süre geçtiği için unuttuğum bir yazıda dinleniyorum, o güzel yorumlarınızı okuyup geçmişi yadediyorum. Bu yıl fazla zorlanmadım, kaç kedi yapmışım diye saymadım üstelik:)) Magic Box'lar ile Kaftanların yapımına ise yıl boyunca ara ara devam ettim, onlar envantere kayıtlı demişbaş artık...
Bu yıl en çok bileklik yapmışım:)) saymadan açık ara önde. Ardından, kandıraviçeler ve tık-tıklar geliyor. Şimdi yılın son günlerinde elimde yine çarpı işi yani kanaviçe var ama kandırık değil ciddi ciddi işliyorum. Halam göndermiş Marmaris'ten, kendime aldıydım ama yapamadım,  sen yaparsın diye:) Paket ilk geldiğinde çok sevdim ama çokta korktum, çünkü uzun zamandır bende elime almamıştım. En kolayından başlayayım dedim, aldandım.  Bayağı zor bir şey, bir başına oturuyorum, bir bunalıp kalkıyorum ama bitecek, bittiğinde de çok güzel olacak.


Sonuç olarak Brezilya Ganimetleri işe yaramış:))

28 Aralık 2011 Çarşamba

Duvar Kağıdı Kaplama'nın Artçıları-4







Yağmurlar ara verdi, bu iyi. Ben devam ediyorum dekupaj kağıtlarını yapıştırmaya. Bu eski alman gümüşü ayaklı bir kaseydi. Önce beyaza boyadım sonra dekupaj kağıtlarını yapıştırıp sprey vernikle vernikledim. Az kaldı yarın tam kuruması gerçekleşir ve eve yeniden girer:) Bu işler böyle eşyaların başı dönüyor bir balkona atılıp bir içeri alınmaktan:))

24 Aralık 2011 Cumartesi

Duvar Kağıdının Artçıları-3










Bu plastik tepsiyi, dekupaj kağıdı ve dekpaj tutkalı kullanarak yaptım. Diyeceksiniz ki yavaş yavaş doğru yolu buluyorsun:)) Yok vallahi bulamadım doğru yolu :( Şu dekupaj tutkalı denen şeyle aram hiç iyi değil belki de hislerim beni evde varken uzak tutuyor sırfta bu yüzden, ya da ben beceremiyorum bilemedim. Vernikeleyene kadar kusursuzdu herşey.. Verniği sıkınca, birazda fazla sıkınca kabarma yaptı sonra tekrar  yerli yerine yapıştı herşey ama bir köşede boya tepsinin boyasında çatlatma yaptı.Hava yağmurlu balkona bıraktım o da etkilemiş olabilir. Neyse ne artık... Pek içime sinmedi, oysa öbür tutkalda öyle bir sorun yaşamadıydım. Kullanılır mı bu haliyle derseniz kullanılır da hep gözüme batar durur o başka:))

21 Aralık 2011 Çarşamba

Peçeteliğin Yolculuğu...

Kış kapıya dayandı, oturma odasının bir köşesine çaktırmadan Corner Office kuruyorum:) Bir zamanlar peçetelik olarak ömrüne başladıydı. Tuzluk ve karabiberlikten biri kırılınca takım hali bozuldu. Ben de bu parçayı birşey yaparım elbet diye ayırdıydım.
Alladım pulladım ofisimin ilk ünitesini tamamladım:)) Baktım diğer kalemlik ve kitap ayracı olarak kullandıklarımında dış yüzleri yıpranmış, hadi el atmışken onları da yenileyeyim dedim.

















20 Aralık 2011 Salı

Duvar Kağıdı Kaplama'nın Artçıları-2


Yine bir tepsiyi ele aldım. Daha önce aralarına ince cam separatörleri kestirerek binbir zahmet rengarenk kahve dizip, üstüne de kestirdiğim camı koymuştum ve çokta seviyordum o halini. İlk düşmede kırıldıydı,  bakalım bu ne kadar dayanacak. Tepsinin dış yüzü ile fazla oynamak istemedim çünkü bu tepsiye yaptıklarım geçici, sadece içi daha temiz olsun diye yapıldı. Bu tepsiyi ilerde baharda tekrar ele alacağım ve kum+deniz kabukları ile bir düzenleme yapacağım. O zaman rengini de değiştireceğim. Şimdilik böyle yani...

Bu defakinde bir paket kaplama ya da kapkağıdı diye tabir edilen severek aldığım bir kağıdı kullandım zeminde. Bazı yerlerde siyah beyaz nostaljik geçişler vardı kağıdın originalinde. O siyah beyazlıkların belirginliğini azaltmak için  yine kapkağıdından kestiğim müzük aletlerini kabartma yapıp rastgele yapıştırdım. Evde daha önce raf olarak kestirdiğim cam, tam tepsinin üzerine göreydi ve silikon ile yapıştırarak monte ettim. Silikon yerleri gözükmesin diye de kordon geçtim. Cam raf olarak kestirildiği için biraz ağır oldu tepsi ama en azından ilk düşmesinde kırılmaz diye umut etmekteyim:))


Epey zaman oldu bunların resimlerini çekeli, ya çektiklerimi bilmeden sildim ya da bilgisayarın içinde bir yerde bağımsız olarak dolaşıyorlar ki bulamıyorum. Bu nedenle aşama aşama yapım halleri yok malesef:)






19 Aralık 2011 Pazartesi

Pazar Sazanı:))

Bu yazıyı Sevgili Adadenizim için aleltecel hazırladım:)) Nasılda eş zamanlı ,eş uğraşlı işlerle uğraşıyormuşuz meğer Sevgili Saadetciğimle...

Ahh efendim ahh, ne siz sorun ne ben söyleyeyim diyeceğim ama anlatmadan da duramayacağım. İçim kalktı bir kere yerine de oturmuş değil halen:) Hani bazen diyorsunuz yaa ne güzel yazıyorsun, yazdıklarınla bizi güldürüyorsun diye yine siz gülmeye devam edin de ben saçlarımın diken diken olmuş haline çözüm arayıp durayım.Vallahi ben yazarken hiç konu sıkıntısı çekmiyorum çünkü etrafımda geliştirdiğim her olay traji komik bir hal alıyor elime geçince:))


Gelelim bugünün kıssadan hissesine;
Yaklaşık 2-3 ay önce bir akşam üstü her hafta kurulan yakınımızdaki semt pazarının içinde kumaşçının önüne geldiğimde zınk diye durdum. Malum hobilerin olunca dikiş nakışı da sevince koşturmacanda olsa bu tür yerler seni mıknatıs gibi çekiyor. Yanlız bir huyum var ki alerjim yüzünden  pazar yerinde yığın kumaşlara dokunamam, satıcıdan rica ederim o da benim için aktar dökter eder ben de gözümle çok fazla ellemeden bakarım. Yine öyle oldu, rica ettim benim için aktar dökter etti satıcı, en altlardan bir kumaşın ucu görününce onu itiştirerek daha açığa çıkardım. Bu siyah dantel likra bir parça kumaştı. Bazen çok güzel parçalar çıkıyor arsından ama özelikle sabah saatlerinde. Elimde tuttuğum kumaş  enfesti, bu yıl son moda olan danteldi. Ayy günü bu saatine kadar satılmadan nasıl kalmış diye de sevindirik oldum.Daha orada ödeme yapmazdan evvel ne hayaller kurdum bir bilseniz. Bir pantalon üzerinde giyebileceğim kapişonlu spor bir gömlek türü ceket mi dersiniz, şu an kesip biçtiğim gibi bir elbise mi dersiniz, yoksa modern bir yelek tunik mi dersiniz. Hayal buu kumaş eve gelmeden kaç şekil aldı varın siz de hayal edin. Neyse sanırım 15 TL gibi bir rakkam ödeyip kumaşı aldım, eve geldim. Acele etmeden en fazla yapmak istediğim şeyi yapıncaya kadarda diğer stokların arasına kaldırdım:))
Taa ki geçen perşembe akşamına kadar:)) Yeni yıla girmezden evvel daha önce sizlere Erken Yeni Yılım yazımda  bahsettiğim gibi  her yıl mutlaka bir günümüzü  dostluklarımızı 43 yılı aşan  bir süre sürdürdüğümüz 5 arkadaş birbirimize ayırırdık. Velhasıl kelam  o akşam kızlarla toplandığımızda giyerim şıkşıkıdım olurum diye diye kumaşı çıkardım ortaya. Dümdüz bir siyah elbisenin tamamına  monte edecek elbiselerin kollarını kesip çıkaracak dantel kol takacaktım özetle. Serdim yere önce elbiseyi ardından kumaşı, tık tık kestim ve elbisenin üzerine gelecek kısmı elde dikmeye başladım.(Yanlız bu aşamalarda daha olayın vehaletinin farkında değilim.) Sürfülesi filan bitti, sıra kolları kesmeye geldiğinde ellerime bir baktım ki zifir kara. Allah Allah nereden geliyor bu karalık diye araştırdıkça kumaşın sadece ellerimi değil tutunduğum her yeri, kapı kollarını, dizlerimi dahi boyadığını gördüm. Dehşet bir haldeydim. hemen  kesilen parçaları torbaya koyup işi gücü bırakıp ortalık silmeye geçtim tabii. Bu arada bir ara kumaşı da tuz sirke karışımına yatırdım. Lakin sonuç fazla değişmedi. Bunun üzerine internette araştırmaya girdim ve Fiske diye sabitleyici bir madde kullanılması gerektiğini öğrendim. Cumartesi koştur koştur Beşiktaşa fiske almaya gittim. aldım geldim suya basıp 2 saat kadar beklettim. Yıkadım kurutttum tekrar. İçime sinsin diye bu sabah bir kez de makina da yıkadım, halen istediğim emin olabileceğim sonucu elde edemedim:(( malesef ki:(  Bir tek sıkı bir ütü kaldı ki o da sabitleyebilir( mi? acaba)



Benzer bir durumu Sevgili Adadenizim de nevresiminde  yaşamış işte bu yüzden yardımlaşalım sizlerde fikir verin bize diye bu yazıyı hazırladım. Bir gün herkesin başına gelebilir. Sonuçta istediğim gibi olmazsa ben atacağım kumaşı Adadenizim gibi, tüm hevesime rağmen ama atmazdan önce her türlü öneriye açığım artık denemeyeceğim hiç birşey kalmadı elimde paralansa bile. Allahtan farkettim yaa farketmeyip umursamayıp giyip bir yere gitseydim nice olurdu halim düşünebiliyor musunuz? Özellikle davetlerde iskemleleri giydiriyorlar açık renk kumaşlarla düşünsenize oturup kalktığı her yere leke çalan biri olmakda vardı işin sonunda.Lakin ben merak ediyorum, bu pazarlarda genelde top sonu kumaşlar satılıyor topun diğer kısmını da birileri alıp kullandılar, onlar ne yaşadılar acaba?
Sonuçta halen yapmak istediğimden vazgeçmedim yeniden kumaş alıp bir başka bahara deneyeceğim tecrübelerim ışığında inatla:))


17 Aralık 2011 Cumartesi

Bir etkinlik, bir güzel dostluk ve cicilerim:))

Facebook'u yeni yeni öğreniyorum, gecenin bir vakti tam yeni girmiş bakınırken Sevgili Tuba Can arkadaşımın yazısına rastladım. Yeni bir yıl için hediyeleşme etkinliği düzenlemişler,  neredeyse bitmek üzereyken son bir kişi aradıklarını okuyunca yedeklerden ben de varım dedim kabul edilebileceğimi bilmeden. Şartlar çok ağır değildi:))Hatırladıklarım, birinci derece akraba olmamak, askerlikle ilişkisi bulunmamak:)) EE hamdolsun her ikisi de yoktu bende:) Sevgili Tuba'ya buradan çok teşekkür ediyorum ki güzel bir etkinlikte buluşturdu bizleri.

Eşleştirme yapıldıktan sonra hediye göndereceğim arkadaşım Hüsnüzan'ın bloğuna gittim heyecanla.  İki çocuk annesi, gencecik, tatlı mı tatlı ve Kayserili bir arkadaşıma hediye gönderecektim ki büyük büyük dedelerimin Kayserili olması ashabiyle ikinci bir sevinç daha yaşadım. Hediyelerimi hazırladım, postaya verdim ve eve döndüğümde beni bekleyen güzel bir paketle karşılaştım.O da benim gibi tez canlı üstelik:)) Sımsıcak bir mektup, sımsıcak bir kaşkol, bir saç bandından  ve masmavi bir küpeden oluşuyordu guzel hediyelerim. Vallahi ne diyeyim:)) Neslihancığım, ablacığım özelliklerinizi pek bilmiyorum diye endişelendiğini dile getiriyordu ama kokoş olduğumu hissetmiş ki beni bu güzel hediyeleriyle donatmış.


İki gündür mailleşiyoruz Neslihancığımla, bence en güzel yanı bu dostluğun kurulması ve  ikimizinde keyif duyması karşılıklı yazarken. İki Kayserili buluşunca ne konuşur biri uzaktaysa, tabii mantı değil mi? Neslihancığım beni davet etti sımsıcak yuvasına,  inşallah bir gün yolum düşer gelirim, bir mantı evinde oturur hem bir kaşığa 40 tane mantı sığdırırız hem de sohbet ederiz deyince bana sen gel hele ablacığım çalacağımız her kapıda mantı ikram ettiririm sana diye yazmış.

Ne güzel değil mi? Birimiz yeni bir yıla girerken, yeni umutların filizlenmesi için biraz moral olsun derken bir diğerimiz Peygamber Efendimizin hediyeleşme sünnetini feyziyle katılıp böylesi güzel bir dostlukta buluştuk. Bence hediyeleşmek şahane ama bu güzel dostluk için güzel bir bahane oldu...

Teşekkür ediyorum Neslihancığım...
Kaşkolumun içinde çok güzel kahveler, bejler, yeşiller var, en sevdiğim renkler. Küpelerimi kot+beyaz bluzle takmayı hayal etmekteyim. Saçlarım çok kısa benim:( ama bandım ı kullanacak bir yer buldum bile:))

Hemen kaşkolumla kullanacağım giysilerimi kombinledim:))



16 Aralık 2011 Cuma

Duvar Kağıdı Kaplamanın Artçıları-1:))



Sevgili Meralciğim, Zeynepciğim ve dekupaj sanatına gönül veren arkadaşlarım bilgisayarınızın ayarları ile oynamayın çünkü bu yaptığıma dekupaj denemez, bunu bilincindeyim:))
Benim yaptıklarıma ne dekupaj denebilir ne de yaptım oldu diye bir yakıştırma yapılabilir. Hayır korkuyorum benim yaptıklarımı gördükten sonra yüreğinize inecek, boyayı fırçayı bırakacaksınız diye bir yandan. Sizin küçücük çocuklarınızın dahi sizlerle ne güzel işler çıkardığını gördükçe benim yaptıklarım olsa olsa duvar kağıdı kaplamanın artçıları olur. Nihayetinde hepinizde böyle değerlendirin bundan sonra olacakları. Aslında bu yazı okunduktan sonra 10 dakika içinde kendini imha edecektir demek isterdim ama paylaştığıma göre bloğumda tatlı bir anı olarak baki kalacak. 
Gelelim bugünkü konumuza ahval ve önemine; Geçenlerde takım sandığını yerleştirdiğimden bahsetmiştim. Sandığın altına koymuşum bu plastik tepsiyi. Duvar kağıdı boyama işinden bir hafta sonra da evde ufak çaplı tadilata girişince alçılar boyalar döküldü ortalığa yaa, hadi dedim elim değmişken şu tepsiyi de kurtarayım olmadı deneyeyim kurtarabilir miyim diye ve vurdum iki kat tiner bazı saten boyayı önce. Baktım temiz oldu, yıka, sil, bozulacak gibi değil.Âlâ dedim, devam ettim. Evde ne bulduysam  malzeme olarak onları kullanayım istedim  öte yandan . Lakin pek de bir huysuzum bu konuda, hem bilmem işin aslı astarı nasıldır hem de sanki biliyormuş gibi malzeme de beğenmem üstelik:)) Asıl bu işe koyulmamın nedeni de teyzemin duvarından artan granür haldeki tutkalı denemekti ki dekupaj tutkalından bir türlü memnun kalamamıştım ahir ömrümde, çünkü tam yayılma sağlamıyordu ve yer yer çabuk sertleşiyor sıvamam zorlaşıyordu, diğer adi tutkalımda bunu yapıştırmaya yetmeyecek kadar azalmıştı. Teyzemin duvarını kaplarken daha o anda aklıma bu tür işler için deneme arzusu gelişmiş,arta kalanı koştura koştura bizim eve transfer etmiştim. Hemen bir kapta tutkalı erittim ve boza-jel kıvamı bir madde elde ederek uygulamaya geçtim. Sonuçtanda  çok memnun kaldım, şaştım ama şaşmadım. Betona duvar kağıdını yapıştıran bir tutkal benim işimi görmeseydi olur muydu? Olmadı da, beni mahçup etmedi, annem tepsinin son halini görünce pek beğendi ''Diğer tepsiler çok ağır geliyor bana, ben bunu kullanayım ''deyip  mutfağa transfer etti.



Sonuçta dekupaj adına yaptığım hiç bir şey yok ama temizlenmiş, paklanmış bir tepsi var ortada, daha ne isterim değil mi?






13 Aralık 2011 Salı

Sıc-cakkk Sahlep:)))


Lak lak etmek, aylaklık yapmak hoşuma gidiyor şu günlerde. Oysa paylaşacağım bayağı bir şeyler var da o fotoğrafları aktarmak, dağınık çektiğim için gruplandırmak yok mu kaçabildiğim kadar kaçıyorum beynen:))

Ne dersiniz emeksensin'de bir dükkan açıp kestane ve sahlep mi satmaya başlasam kış günlerinde:))
Kış geldi, kapıda derken baharımsı bir hava dışarıda ama ben kışlık nevalelere dadandım durdum gecelerdir. Daha kar yok, bizim buralarda yollar kapanır kar yağınca mahsur kalırız bazen günlerce. En yakın market boşalır bisküvi bile bulamazsın kar yerden kalkmazsa kolay:)) Dur daha diyorum ama yiyip içip kış aşkına, kış adına kilo alıyorum:)) Ama napim özlemişim hepsini:)) Bir gece de mısır patlatayım bari tam olsun keyfim değil mi?



Al sana şimdi içilmez mi bu sahlep! Hasını ararım sahlebin, kendim kaynatırdım bunca yıldır, bazı markaları denedim hazır ama çokça tarçına buladıklarından ve fazla şekerli yaptıklarından pek aradığım damak tadına ulaşamadıydım. Ama bu sefer, denemek için aldığım şu küçücük paket benim bile önyargılarımı kırdı. Vallahi reklam parası almıyorum kimseden, sadece iyiye iyi diyorum. Üstelik 2 gecedir kestanenin ardından sahlep'e dadandık bir de para yetiştiremiyorum. Bugün Badiş'ime gittim, orada da sevilir sahlep hadi ona da alalım, teyzeme de alayım derken baktım kutu boşaldı. EE bedevaya reklam yapılmaz değil mi bu kadar. Ben kaçayım soğutmadan içeyim:))



11 Aralık 2011 Pazar

Kestane Kebap:))



Bu kestaneler geçen haftadan kalma:)) Bu akşamkileri yorgunluktan çekemedim ama afiyetle yedim.
Haftasonu pek bir dağıldım, sanki bütün bir haftayı çuvala koymuşum gibi bir hamaratlık vardı ki üstümde sormayın gitsin. Sabah malum günlük işlerle  ortalık toplamayla başladım güne, ardından ütü, birazcık boya, çöken dolap rafının tamiri,  hafta içi dolap içlerinde yarattığım dağınıklıkları toplama sonra peçete ve dekupaj için ayırdığım kağıtları bulmak için tekrar dağılma, tutkala bulanma ve yapıştırma, ardından bir elbiseyi abiye bluze dönüştürme, jarse kumaşla saatlerce boğuşma,  biraz boncuk işleme, ardından elma-ayva-zencefil-ıhlamur ile çay hazırlama kestaneleri suya basma ve pişirme, nihayet bilgisayarın başına elindeki işlerin bitirmenin ve kestaneleri höpletmenin verdiği mutlulukla oturma:))

Ne diyordum, haa kestaneler:)) Geçen haftadan beri yayına göndereceğim göndereceğim derken, takip ettiğim bloglardan bir arkadaşım bir baktım fırında kestane'yi yayına göndermiş:))EE o göndermiş, hadi bu gece benimki kalsın dedim, sonra ertesi gün tekrar kestane pişirdim, tam yayına göndereceğim derken bloglara bir bakayım dedim ve de ne göreyim bu defa bir başka arkadaşım microdalga fırında kestane göndermiş:))


Ahh nerede pişerse pişsin en sevdiğim yiyeceklerdendir kestane. Suda pişenini de, pastasını da, kestane şekerini de,aşurenin içinde de, közde pişenini de ayırt etmeksizin severim. (Bir de mısır'a vardır böyle bir tutkum.)Nişantaşına ne zaman insem vakit kestane zamanıysa mutlaka kestanecinin önünde alırdım soluğu, seyrelince Nişantaşı yolları  bana, sac teneke yaptırmıştım sadece bu kestaneleri ocak üstünde pişirebilmek için. Ama közmatik çıktı çıkalı misler gibi bol kepçe lokantası evimde pişirir yerim. Vazgeçilmez aletlerden biridir bizim evde. Patlıcan, patates, kestane,domates, biber, elma,ayva aklıma ne eserse doğru közmatiğe...Hatta ben nereye o oraya, yazın yazlığa gittiğimde de götürürüm közmatiğimi orada barbekü yakmak zoruma gider çoğunlukla sırf bu işler için:))
Ne derler benim gibisine, al birtane daha kurtul getir götürden değil mi ama... Onu daha şimdi  yazarken akıl ettim iyi mi? Kestane beyne faydalı mı ne?